"Oku! Yaratan Rabbinin adıyla!
Bilakis o, yaşayan hayatın içinden gelen (ivecen qayyime) bir sesleniştir. Bu hitapla ortaya çıkan din de bu nedenle bir tapınak dini değil hayat dinidir (dinulqayyime).
Bu durumda yirmi üç yıl süren bu seslenişin metinlerinin toplandığı kitap da yaşayan hayat kitabı (kitabun qayyime) olur. Hitabın kendisi ise dipdiri yaşam kaynağı ve yarattıkları üzerine titreyenin (hayyu qayyum), bir öksüzün vicdanı üzerinden insanlığa seslenişi manasına gelir.
Demek ki bu kitap esas itibarîyle yaşayan hayatın içinde "okunur". Masa başlarında ise hakkında bilgi sahibi olunur. Çünkü onun oluş ve doğuş tabiatında dosdoğru yaşayan hayatın içinden gelen (kitabun qayyime) özelliği vardır. Keza hakkında bilgi sahibi olurken bile "metafizik bir gerilim" içinde ve "korku ve titreme" (huşu) halinde olmak icap eder. Aksi halde size kendini açmaz. Çünkü bu kitap tapınaklarda değil, varoluş sancısı çeken bir öksüzün mağaradan şehre inmesiyle şehrin sokaklarında, evlerinde, çarşılarında, pazarlarında ve de giderek savaş alanlarında doğmuştur. Bu nedenle onu okurken, içinden, "dışarıda gürül gürül akan hayatın" sesini; diri diri toprağa gömülen kız çocuklarının yalvarışlarını, kölelerin boynundaki zincir seslerini, at kişnemelerini, kılıç şakırtılarını, şehit feryatlarını, gazi çığlıklarını duymuyorsanız onu asla okumuş olamazsınız.
"Metinde geçmeyeni duyabilmek" demek olan "meal" işte bu bunun için vardır.
Çünkü Kur an sadece bir "metin" değildir. Onun meali de metinde görünenin yan tarafına yazılması değildir. Bilakis meal, metinde geçmeyeni duyabilme çabasının adıdır. Zira üzerinde çalıştığınız metin, metinlerden bir metin değildir. Bu metin öyle kolayına ortaya çıkmamıştır. Arkasında yirmi üç yıl boyunca esen bir ruh, dalgalanan bir heyecan ve coşkun bir hareket vardır. Bunlardan nasibiniz yoksa Kur an meali okumak veya yazmak ha bir kuru emektir...
Peki, şu halde nedir Kur an?
Kuran, bilgiden ziyade esasında bir bilinç kaynağıdır. Epistemolojiden ziyade ontolojiye dâhildir. Yani bilgi kaynağı olmaktan ziyade, bilgiye ulaşacak olan insanoğluna hitaptır. İnsanı çevresine tepki vermeye çağırır. Onda "Allah bilinci/şuuru" (takva) uyandırarak hayat yolculuğunda "birlikte yürümeye" davet eder.
Bu şuur uyandıktan sonra bilgiye insan kendisi ulaşacaktır.
Bilgi ise bütün varlığa saçılmıştır; tarih, tabiat ve hayat... Hepsine yayılmış vaziyettedir. Bilgi bütünüyle bir kişiye veya bir bölgeye inhisar edilmemiştir. İnsana düşen bunları aramak, esaslı bir hakikat arayışına girmek, tarihin, tabiatın ve hayatın neresinde ise bulup ortaya çıkarmak, Çin’de de olsa gidip almaktır.
Burada, Kuranda hiçbir "bilginin" yer almadığını söylemek istemiyorum.
Kur an tabiî ki diğerlerine nazaran rüçhaniyete, yani öncelenmeye lâyıktır. Fakat bu bütün her şeyin onda olduğu, ondan başkasına zinhar başvurmayacağımız anlamına gelmez. Zira Kur an, sınırlı sayıda bilgi verdiği yerde bile esas itibarîyle bilinç oluşturmak istemektedir. Kuran ın yazılı bir metin olarak tekrarlı, kesintili, vurgulu ve dalgalı akışında bunu görmek mümkündür. Esasında Kur an, deruni dile ve cânu gönüle yönelmiş bir hitabettir. Kuran, insanlığa hiç duyulmamış yepyeni şeyleri getirmez. Bilakis bilindiği halde uygulanmayan, o çok bilinen fakat oralı olunmayan, çeşitli sebeplerle savsaklanan, her insanda fıtraten var olan insanlık vicdanını (basâirun lih-nâs) uyandırmak ister (45/20).
Uyanan vicdanın hayata yansımasını bekler; iyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, sevgi, saygı, söz, namus, adalet, erdem, vefa, dostluk, kardeşlik, cömertlik, yiğitlik, mertlik gibi temel insanlık değerleri (hablun-nâs) üzerinde ısrarla durur (3/112) ve sürekli olarak bunları talep eder. Bunları aynı zamanda Allah'ın ipi/yolu/değerleri (hablullah) olarak vazeder (3/112).
Kuran bize hakikat arayışında yoldaş olmak ister. Yardım eder, aptalca bir yanlışlığa düşmememiz için bizi uyarır. Soyut bir "Allah" kavramının peşine düşürerek, somut her şeyden bağımsızlaşmamızı sağlar. Böylece bizi her tür batıl bağımlılıktan kurtararak özgürleştirir. Bu anlamda Kuran işaretparmağı gibidir. Bilfiil, bizzat ve "hemen şimdi" işaret ettiği yöne gitmemizi ister, işaretparmağının kendisi ile uğraşıp durmamızı değil.