KAVRAMLAR NEDEN DEĞİŞTİ?...
ALLAH NE DİYOR? KİME DİYOR? NE ANLAMALIYIZ?...

Rahman ve Rahim ne demek?

“Rahman ve Rahim” ne demek…

Dinle ey Ferisi! Dinle ey “yüreği sünnetsiz!”

“Ey Ferisi” İsa’nın, “Yüreği sünnetsiz” Musa’nın tabiridir. Ey kalbi kılıflı, yüreği taşlaşmış gelenekçi din adamı manasındadır.

Evet, Kur’an da “rahmet” kelimesinin geçtiği her yeri “sevgi ve merhamet” olarak çevirin. Çünkü Rahman ve Rahim kavramlarının başka bir dile çevrilemeyeceği görüşünde olanlara katılmıyorum. Kur’an’ın en anahtar kavramı besmele başka bir dile çevrilemez öyle mi? O zaman Kitabın evrenselliği nerede kalıyor? İnsanlık, “Al dilimize çevrilemez besmeleni, oku Ortadoğu’nun çöllerinde. Madem bize hitap etmiyor, sadece Araplar anlıyor...” demez mi? Daha Kur’an’ın anahtarını insanlığa çeviremiyorsun. Üstelik de Kitaba abdestsiz dokundurtmuyor, insanlığın kalbi diye övündüğün Kabe’ye de gayr-i Müslim diye girdirtmiyorsun! Neyi kimden kaçırıyorsun? Rahmeti gelip senden mi alacaklar? Talep arttıkça “rahmet fiyatlarına” zam mı yapacaksın ey Ferisi! Ey yüreği sünnetsiz!

Kelimenin Kökenine bakınca; Asurca, Aramice, Keldanice, İbranice, Arapça gibi tüm Sami kökenli Ortadoğu dillerinde “RHM” kökü sevgi ve merhametle ilgili…

Rahmet sözlükte “sevgi, merhamet, şefkat, saygı, bağışlama, saf iyilik, güzellik saçıcılık” manasına geliyor. Bu kökten gelen kelimelerin eski dünya dillerinde meşhur ve yaygın olduğunu görüyoruz: Akadca döl yatağı, Rahim (remu), merhamet eden, seven tanrı (remanu), Aramice Rahim, merhamet (rhm), İbranice Rahim, merhamet (raham), Hint’çe sevgi ve iyilik tanrısı (Brahma) hep aynı kökten...

(Eliade). Sevginin ve merhametin babası anlamına gelen Eb-Raham'ın bütün Sami dillerinde ve hatta Hintçe de bile kullanıldığını görüyoruz. Buralardan evirilerek Arapça’ ya İbrahim olarak geldiği anlaşılıyor. Bunların hepsi Arapçadaki rahmet, rahman, Rahim kelimeleri ile aynı anlam iklimindendirler. Terim olarak Allah'ın öz varlığında mündemiç (içkin) bulunana Rahman (çok seven, sevgi ile dopdolu), bunun mahlûkat üzerindeki tezahürüne de Rahim (sevgisi taşıp yayılan, varlık üzerinde merhamete dönüşen) deniyor. Rahmet kökü Türkçe de içinde sevgi, saygı, şefkat ve merhamet kelimelerinin yattığı “yarlığamak” kelimesini çağrıştırır. “Rabbim rahmeti ile yarlığasın”, “Rahmetinle yarlığa ya Rabbi”, “Rahmetinle yarlığa kıl ya gani” deyişlerinde geçtiği gibi yarlamak veya yarlayıcı esasında yar muamelesi yapmak demektir ki sevgi ve merhametin neticesidir (Elmalılı). “Allah yar ve yardımcımız olsun” derken de bu kastedilir.

Öte yandan baktığımızda bizzat Kur’an’ın Rahman’ı “Vedud” (Çok seven) olarak tefsir ettiğini görüyoruz: “Şüphesiz benim Rabbim Vedûd ve Rahim’dir. (Hud; 11/90). Besmeledeki Rahman yerine burada “Vedûd” kullanıldığına dikkat ediniz…

Bunun böyle olduğunu şu ayetlerden de anlıyoruz: 1- “Sor: “Göklerde ve yerde ne varsa kimindir?” Cevap ver: “Sevgi ve merhameti (rahmet) kendine farz kılmış olan Allah'ındır.” (En'am; 6/12). 2- “Rabbin isteseydi bütün insanlığı bir tek ümmet yapardı. Bu yüzden birbirlerine karşı çıkıp duracaklardır. Ancak Rabbinin sevgi ve merhameti (rahmet) ile bağışladığı kimse hariç; zaten onları da bunun (rahmet) için yarattı.” (Hud; 11/119). 3- “Biz seni tüm insanlığa (alemlere) yalnızca sevgi ve merhamet (rahmet) için gönderdik.” (Enbiya; 21/107). Bu ayetlerin birincisi Yaratanın neyi temel amaç edindiğini, ikincisi insanoğlunun ne amaçla yaratıldığını, üçüncüsü de peygamberlerin ne amaçla gönderildiğini açıklıyor. Hepsinde de aynı kelime; sevgi ve merhamet (rahmeten)... Malum, Kur’an’ı açtığımızda ilk besmele ile karşılaşırız. Devam ettiğimizde Tövbe suresi hariç her bölümün (surenin) yine besmele ile başladığını görürüz. Fatiha’daki veya sure başlarındaki besmelelerin ayet olup olmadığı tartışması bir yana, Kur’an’da Süleyman’ın Belkıs’a gönderdiği mektup anlatılırken, mektubun besmele ile başlaması sebebiyle orada ayet olarak geçer (Neml: 27/30). Bunun dışında rahmet kök olarak Kur’an’da 341 kez kullanılır. Malum, Kur’an’ın nüzul sırasına göre ilk suresi “Alak” suresidir. Tabiri caizse Rahman ve Rahim isimleri, sure başlarında, gazetecilik tabirleriyle “kapak” yapıldığı veya “manşete” çıktığı gibi, Kur’an’ın nüzul sırası da besmele ile başlıyor aslında…

Sure başındaki besmeleden değil; surenin ismini aldığı “Biz insanı alaktan yarattık” ayetinden bahsediyorum. Baktığımızda bu kelime de besmeledeki mana ile ilgili… “Alak” alaka, ilgi, asılmış, iliştirilmiş, ilgili, tutkulu sevgi demek…

Rahime yapıştığı, oraya asıldığı, ona iliştiği veya tutunduğu için de kan pıhtısına “alak” denmiş…

Allah insanı işte bu taşan tutkulu sevgiden, ilgiden, alakadan yarattığını söylüyor. Öyle ya bütün tutkulu sevgilerden yeni bir yaratılış çıkmıyor mu? Erkeğin dişiye; dişinin erkeğe tutkusu, toprağın tohuma; tohumun toprağa tutkusu, meyvenin ağaca; ağacın meyveye tutkusu/ilgisi/alakası…

Demek ki her yeni oluş ve yaratılış yeni bir ilgi ve alakanın eseri…

Şu halde…

“Her işe besmele ile başlamak” yani “Rahman ve Rahim ismi ile başlamak” şu demek oluyor: Her işe sevgi ve merhamet ile yaklaşmak! Çünkü sevgi her buzu eritir. Merhamet her katıyı yumuşatır. Sevginin dili her kapıyı aralar. Merhametin dili her düşmanlığı yok eder. Kur’an der ki: “Rahman, iman edip iyilik, güzellik, doğruluk için çalışanların (amel-i salih işleyenlerin) etraflarında bir sevgi (vudd) halesi oluşturur.” (Meryem; 20/90). İşte buzları eriten budur. Sert kayaları çatlatan budur. Kapanmış kapıları aralayan budur. Düşmanlıkları yok eden budur. Gönüllere giren budur. Yürekleri fetheden budur. Yoksa “ism” deki esrar ve tılsım değil… Şimdi, o rivayetler tutun ki sahih, bir de bu açıdan tekrar düşünün… Örneğin: Eve girerken Besmele ile girilirse, şeytan, ‘Bu eve girmeme imkan yok der’, dönüp gider… Yani: Eve girerken eşinize ve çocuklarınıza karşı sevgi ve merhamet besleyerek girerseniz o evde kötülük olmaz. Eşinize örneğin çiçek götürürseniz, ilginizi, alakanızı, sevginizi her fırsatta belli ederseniz, sevgi dolu sözlerle yaklaşırsanız, çocuklarınızla ilgili ve alakalı olur, onlara iyilik yapar, güzellikle davranır, doğrulukla hareket ederseniz ailecek sevgi yumağı haline gelirsiniz. Allah birbirinizin günlünde sevgi (vedd) oluşturur. Onlar sizi, siz de onları seversiniz. Böyle olan bir eve çirkinlik ve kötülük (Şeytan) giremez ve “Bu sevgi kalesini yıkmama imkan yok” der, dönüp gider…

Güneş girmeyen eve doktorun girmesi gibi, sevginin, merhametin, iyiliğin, güzelliğin ve doğruluğun girmediği eve kötülük, düşmanlık, hırs, haset, kin, buğz yani şiddetli geçimsizlik girer. Şeytan o evde cirit atar. Deneyin, sevgi ve merhamet dilinin (besmelenin) bütün kapıları açtığını göreceksiniz. Sadece evde değil bütün her yerde; işyerinde, çarşıda, pazarda, okulda, arkadaş çevresinde, siyasette, bürokraside, devlet-millet ilişkisinde velhasıl tüm insan ilişkilerinde sevgi ve merhametle yaklaşmanın bütün buzları erittiğini, katı ilişkileri yumuşattığını, kapanmış kapıları araladığını göreceksiniz. Hatta yılanı bile deliğinden çıkarttığına şahit olacaksınız. Besmelenin ne demek olduğunu anlamak istiyorsanız işte size tefsiri: Tatlı dil ve güler yüz yılanı bile deliğinden çıkarır! Rahman (sevgi ile dopdolu) ve Rahim (sevgisi varlığa yayılan/merhamete dönüşen) Allah’ın adı ile başlarım” işte bu olmak icap eder…

Evet, bunda bir tılsım (etki) var. Ama bu tılsım tapınak dinlerindeki sır ve efsun yani okuma, üfürme ve anlamsız tekrarlar değildir…

Bu “ölü besmele”dir. Bilakis gerçek hayat dinindeki besmele her işe sevgi ve merhamet besleyerek, iyilik, güzellik ve doğrulukla muamele ederek, tatlı dil ve güler yüzle başlamadır. Bu da “yaşayan besmele”dir. Hz. İsa gibi ölmüş, bitmiş, tükenmiş kişilikleri dirilten, gözlerin ferini açan, kulakların pasını silen, ruhsuzlara can veren, dizlere derman olan, yepyeni çığırlar, bembeyaz sayfalar açan budur…

Çamurlarda sürünen bir halkı alıp yükseklere çıkaran, yepyeni bir gelecek vadeden budur… Mesel ile konuşmak adeti olan Hz. İsa’nın çamurdan kuş yapması, ölmüşleri diriltmesi, körleri, sağırları iyileştirmesi bu demekti… İsa’nın dili işte bunun için besmelenin yani sevgi ve merhametin diliydi. Hz. Musa gibi yürekleri sünnet eden yani kalpteki kılıfları; hırs, haset, kin, düşmanlık tortularını söken, taşlaşmış kalpleri yumuşatan, gönüllere sürur, yüreklere umut aşılayan buydu… Musa’nın dili de işte bunun için besmelenin yani sevgi ve merhametin diliydi… İşte bunun için Hz. Peygamber alemlere rahmet için yani insanlıkta sevgi ve merhameti yaymak için, besmeleyi yaşamak ve yaşatmak için gelmişti… Bunun için besmele bir çilingir değil. Büyü, muska, efsun hiç değil. Böyle günde beş bin defa besmele çeksen ne olur? Bir kâğıda yazıp, suya batırıp, okuyup üfleyip muska yapsan ne çıkar? Bu yaşayan değil; ölü besmeledir. Sır ve tılsım dinleri ritüelidir. Gerçek hayat dininde besmele “yürüyen sevgi ve merhamet” olmaktır. Sevgi ile yaklaşmayı, merhametle muameleyi ete kemiğe büründürmektir. Demirden kalpleri asıl bu açar! Ölmüşleri asıl bu diriltir! Körler bununla görür, sağırlar bununla duyar. Sevgi ve merhamet insana yaşadığını hissettirir. “O yokken meğer hiç yaşamamışım” dersiniz. Çünkü ondan mahrum olan ölüdür, kördür, sağırdır! Onun için ey Ferisi sev! İnsanı sev, eşini sev, kızını sev, oğlunu sev, anneni sev, babanı sev, kardeşini sev, arkadaşını sev, çocukları sev, çiçekleri sev, hayvanları sev, ağaçları sev, kuşları sev, doğayı sev…

Hayatı sev, iyiyi sev, güzeli sev, doğruyu sev, adaleti sev, cesareti sev, mertliği sev…

Sev de sev, elle tutulur, gözle görülür bir şeyi sev, şeylere merhamet nazarıyla bakmayı öğren. Yalnızca zalimi sevme. Yalnızca zulmü alkışlama. Çünkü zalimden başkasına düşmanlık yoktur. Besmeleden bunları anladığımız yaşantımızda da uyguladığımız zaman, Sevgi ve merhameti (rahmet) kendine farz kılmış olan Allah'ın “sıratel müstakim” de onun yolunda olduğumuzu anlamış oluruz. Allah sinenizden ve yaşantınızdan Sevgi ve merhameti eksik etmesin…

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol