Ashab-ı Kehf
Hz. İbrahim'in ateşe atılma mitolojisi gibi, aynı şeklide Ashab-ı Kehf Kıssası da turizm konusu olmuştur. Ashab-ı Kehf 7 kişi değildir, ve 300 yıl uyumamışlardır.
Türkiye’de 3 ayrı yerde Ashab-ı Kehf mağaraları bulunmaktadır. Buralar belediyeler tarafından rant kapısı olarak turistik bölge ilan edilmiş. Oysa Ashab-ı Kehf, şehirleri işgal altına girdiği için dağlara çıkan gençleri anlatır.
İbrahimi dini sürdüren gençler Roma işgaline teslim olmayıp dağlara çıkıp direnmişlerdir.
Uzun yıllar dağlarda yaşamışladır. Sonra şehre dönüş kararı almışlardır ve dönmüşlerdir. Özet olarak anlatılan budur ama bunu da efsaneye dönüştürdüler. Ve Kavramların içini boşalttılar...
Türkiye’de 3 ayrı yerde Ashab-ı Kehf mağaraları bulunmaktadır. Buralar belediyeler tarafından rant kapısı olarak turistik bölge ilan edilmiş. Oysa Ashab-ı Kehf, şehirleri işgal altına girdiği için dağlara çıkan gençleri anlatır.
İbrahimi dini sürdüren gençler Roma işgaline teslim olmayıp dağlara çıkıp direnmişlerdir.
Uzun yıllar dağlarda yaşamışladır. Sonra şehre dönüş kararı almışlardır ve dönmüşlerdir. Özet olarak anlatılan budur ama bunu da efsaneye dönüştürdüler. Ve Kavramların içini boşalttılar...
Geleneksel inanışta önemli bir yeri olan Ashab-ı Kehf olayında 300 yıl uyumanın söz konusu olamaz. Kur'an bunu böyle söylemiyor, halkın yaptığı dedikoduyu aktarıyor.
Kur'an'da insanlara aktarılan kıssaların hangi anlamlara geldiğini açıklamak gerekir. Özellikle Ashab-ı Kehf olayının, Kur'an da, geleneksel inanışın anladığı şekliyle yer almadığını vurgulamak gerekir.
Kur'an-ı Kerim Ashab-ı Kehf’in 300 yıl uyuduğunu söylemiyor.
Halkın yaptığı dedikoduyu yani öyküleştirmesini aktarıyor.
Kur'an-ı Kerim Diyor ki:
“Orada 300 yıl kaldılar veya ona 9 yıl eklediler diyenlere söyle; onların orada ne kadar kaldığını Allah bilir.”
“Veya Onlar sekiz kişiydiler dokuzuncuları köpekti diyenlere söyle; onların orada kaç kişi olduğunu Allah bilir…“
Bakınız Kur’an ‘kıssa’ anlatıyor.
Hâlbuki halkın kafasında öyküleşmiş hali var.
Halk dedikodusunu aktarıyor Kuran-ı Kerim ve Bunun böyle olduğunu nereden biliyorsunuz, onu en iyi Allah bilir diyor.
Hâlbuki biz Kur'an açıklamasına rağmen hala o öyküleşmiş haliyle inanıyoruz.
Çünkü tefsircilerin çoğu Tevrat’tan alıntılıyorlar…
Özellikle kıssalarda Tevrat'tan çok etkileniliyorlar.
Özellikle kıssalarda Tevrat'tan çok etkileniliyorlar.
Hâlbuki Kur’an-ı Kerim Hz. Yunus’un ırmağın içindeki balığın karnına girdiğini söylemiyor. Bu, olayın öyküleşmiş tarafı.
Kıssa tarafı ne? Derseniz, Balık onu yuttu diyor?
Peki, balık ne? Diye sormak kimsenin aklına gelmiyor çünkü bu, Tevrat’taki Yunus Kitabında ırmağın içindeki balık olarak anlatılıyor.
Bizim tefsircilerde bundan etkilendikleri için; Haa demek böyleymiş demişler, aynen Tevrat’tan almışlar, araştırma zahmetine katlanmamışlar.
Nasıl olsa Tevrat’ta hazırı var! Üstelikte balık onu yuttu diyor ya!!
Sevgili Tefsirci kardeşim, O zaman ben niye senin tefsirini okuyayım ki orijinali zaten Tevrat’ta varken, sen de oradan iktibas etmişsin, bu mu tefsir? Diye kimse sormadığı için, Yahudilerinde işine geldiği için yıllardır sorgulanmadan çağdaş düşünmeden sürüp gidiyor…