KAVRAMLAR NEDEN DEĞİŞTİ?...
ALLAH NE DİYOR? KİME DİYOR? NE ANLAMALIYIZ?...

İbadet Nedir?

İbadet Nedir?

Yoldan geçen birkaç kişiye sorulsa ‘’İbadet deyince aklınıza gelen üç şey nedir?’’ diye namaz, oruç, hac diyecektir. Hindistan’a gitseniz ‘’İbadet nedir?’’ diye sorsanız  ‘’Ganj nehrine girmek ve arınmaktır’’ diyecektirler. Mekke’ye gidip insanlara sorsanız ‘’Kabe’nin etrafında dönmek’’, Tel Aviv’deki insanlara sorsanız ‘’Ağlama Duvarı’nın önünde durup Tevrat okumaktır’’, bir Hristiyan’a sorsanız ‘’Kiliseye gitmek, mum yakmak, dua etmek, ayin yapmak ve orada papazın, rahibin konuşmalarını dinlemek, vaftiz olmak’’, bir Şamana sorsanız ‘’Ruhlarla ilişkiye geçmek, kurban kesmek, ölülerin, ataların ruhlarını çağırmak ’’ diyecektir.
Dünyanın neresine giderseniz gidin ibadet denince akla gelenler Kur’an’da da ibadet olarak tanımlanıyor mu acaba?
İslamiyet’i ve onun ana kitabı olan Kur’an’ı dinler tarihi içerisinde bir reform olarak kavradığınız zaman ‘’Kur’an’ın bu konuya da bir değişiklik getirmiş olması lazım’’ diye düşünmeniz gerekir. Şahsen ben öyle düşünüyorum. Kur’an dinler tarihi içerisinde bir reformdur. Kur’an’dan önce gelen dinler vardı, bir de Kur’an’la beraber gelen yeni din anlayışı vardır. Yeni din anlayışı Kur’an’ın getirdiği din anlayışı demektir. Eski dinlerde var olan birçok ritüel azaltılarak, sokaktaki adamın faydasına olacak şekle getirilerek, din adamlarının elinden sökülüp alınarak tapınağın dışına, hayatın içine taşınarak yeniden yorumlanmıştır. İslam’ın dinler tarihi içerisinde yaptığı şey budur.
Bunlardan en önemlisi de ibadet kavramıdır. İbadet tapınaklarda yapılan şey olarak biliniyordu. Oysa Kur’an ibadeti tapınağın dışına çıkardı. Kur’an’a göre namaz, oruç, hac, kurban bunların hiçbirisi ibadet değildir. İbadet bu değildir. Bunun Kur’an’da başka bir ismi var, bunların Kur’an’daki ismi ‘’nüsuk’’tur. Yani tekrarlanan hareketler demek oluyor. Bu hareketler manası olan, sembolik, mecazi, arınmayı sağlayan, kişiyi bir şeye alıştırmayı hedefleyen hareketler demektir. Batı dillerinde buna ritüel deniyor. Kur’an-ı Kerim’de 286 yerde ibadet kelimesi geçiyor. Nüsuk ise 9 yerde geçiyor.  İbadet kelimesinin geçtiği yerlere, bir de nüsuk kelimesinin geçtiği yerlere tek tek baktığımızda Kur’an’ın ibadeti nasıl tanımladığı, nasıl kavradığı, nasıl vaaz ettiği ortaya çıkıyor. Önümüzde bir metin var ve o metin üzerinden gidiyoruz.
Buradan baktığımızda nüsuk ile ibadet arasında şu şekilde bir kaç fark var:
İlk olarak; Nüsuk önceden belirlenmiş hareketlerden oluşur. Oysa ibadet önceden belirlenmiş hareketlerden oluşmaz. Mesela namaz önceden belirlenmiştir. Hac önceden ne yapılacağı bellidir. Ganj Nehrine girip orada ibadet etmenin harekeleri önceden bellidir. Ağlama Duvarı’nın önünde Tevrat okumak önceden bellidir, bunu bütün Yahudiler yapar. Pazar günü Kilisede mum yakmak, dua etmek, ilahi dinlemek önceden bellidir. Nüsuklar önceden nasıl yapılacağı tanımlanmış ve belirlenmiş ve şahıslara bırakılmamıştır. O dinin kurucuları tarafından veya o dinin toplumsal tini/ruhu tarafından önceden belirlenmiştir. O topluluğa mensup olan herkes, o önceden belirlenmiş hareketleri yerine getirir. Buna nüsuk/ritüel denir. Semboliktir, mecazidir, bir mesaj vermeye çalışır.
Ancak ibadetin önceden belirlenmiş hareketlerden oluşması diye bir şey söz konusu değildir. Önceden belirlenmemiştir, o an orada ortaya çıkabilir. Mesela, yolda gidiyorsunuz yere düşmüş birisini gördünüz ve hemen gittiniz onu kaldırarak yardım ettiniz. Onu sırtınızda taşıdınız, taksiye koyup evine götürürdünüz veya hastaneye götürdünüz. İşte bu bir ibadettir. Hemen orada o anda ortaya çıkmıştır. Önceden belirlenmesi diye bir şey söz konusu değildir. Hayatın içinde her an ortaya çıkabilir.
İkinci olarak; Nüsukların yeri ve zamanı vardır. Mesela sabah, öğle, akşam, yatsı namazı, Zilhicce ayının 9. gününde Hac gibi… Ganj Nehrine girmenin de, Ağlama Duvarı önünde Tevrat okumanın da, Kilisede mum yakmanın da bir zamanı vardır. Hepsi belirli günler, geceler ve yılın belirli aylarında, belirli yıl dönümlerinde, belirlenmiş yerlerde yapılır. Bu sebeple Ganj Nehrine girmeniz, Ağlama Duvarının önünde okumanız, Kabe’nin etrafında dönmeniz lazım yeri ve zamanı vardır.
Ancak ibadetin yeri ve zamanı yoktur. Her an her yerde herhangi bir şekilde olabilir. Çünkü hayatın içerisinde nelerin olacağı, karşımıza nelerin çıkacağı önceden bilinmemektedir. Ortaya çıktığında ortaya koyduğunuz tavırla ibadet kendini gösterir.
Üçüncü olarak; Nüsukları yapan herkes öyle yapmak durumundadır. Hac, Kabe’nin etrafında 7 defa dönülerek Zilhicce ayının 9’unda yapılır. Birisi 8’inde, birisi 11’inde yapamaz. Biri İkindi namazını yatsıda kılarsa, öbürü Ganj Nehri yerine başka bir nehre girerse olmaz. Onu yapan herkes öyle yapmak durumundadır. İşte bunlara ritüel, nüsuk diyoruz.
Peki, bunlar niye yapılıyor?
Hepsinin sembolik anlamları var. Mesela İslam’da elinizi, yüzünüzü, ayaklarınız yıkıyorsunuz, ağzınıza yüzünüze su veriyorsunuz. Bunun amacı temizlik değildir. Bu temizlik olsa, beşinci dereceden temizlik olur. Bir insan banyodan çıktıktan sonra tuvalete gitse ve sonra namaz kılmak isterse tekrar abdest almak durumundadır. Oysa biraz evvel banyo yapıp temizlenmişti. Bu sebeple amaç temizlik değildir, bu sembolik bir harekettir. Eski dinlerde günah işleyen uzuvlar kesilerek Tanrıya kurban edilirdi. Mesela elinle bir günah işlediğinde elini, parmaklarını, dilinle bir günah işlediğinde dilini keser, gözünle bir günah işlediğinde gözünü oyar, kurban ederdin. Sonraki dinlerde özellikle en son İslam’da dini ritüellerin insanlara zarar vermesine engel olundu. Sokaktaki adamın işine yarayacak hale getirildi. Ve dendi ki; ‘Elini suda yıkadığın zaman, ağzına, burnuna su verdiğin zaman temizlenmiş olursun.’ Temizlenmek için bunları kesmen gerekmez. İşlediğiniz günahları bir daha yapmadığınız takdirde bunlar temizlenmiş olur. Su ile temizlikten maksat semboliktir… Eline, beline, diline sahip ol demek istiyor. Buraları temizlemekten, yıkamaktan maksat insanların ellerine, dillerine, burunlarına, gözlerine sahip olmaları. Bunlarla diğer insanlara zarar verecek işler yapmamalarıdır. Abdest ritüelinin bize öğretmek istediği budur.
Keza Kabe’nin etrafında dönmek eşitlik ritüelidir. Kadın-erkek farkı ortadan kalkar. Herkes beyaz ihramlara bürünür, rütbeler sökülür ve ‘’hepiniz birsiniz, eşitsiniz’’ mesajını verir. Ganj Nehrine girmekte öyledir. Hindu Ganj Nehrini Tanrı Shiva’nın (Şiva) sıvı formu olarak görüyor. Oraya girip-çıkarak arınacağını düşünüyor.
Dinlerin avam takımı bunlardan dolayı birbirlerini putperestlikle suçlarlar. Halbuki hiçbiri doğru değildir. Kabe’yi kaldırın yerine Hinduların ineğini koyun hiçbir şey değişmez. Hinduların ineğini kaldırın Mecusilerin ateşini koyun hiçbir şey değişmez. Birisi evin etrafında, öbürü ineğin etrafında, öbürü ateşin etrafında dönmekle bir şey değişmiş olmuyor. Taş, inek, ateş hepsi Allah’ın yarattığıdır. İnsanlar görünmeyen Tanrıyı görünür hale getirmek, sembolik olarak da olsa aralarında onu canlı ve diri tutmak için, O’nun yarattıklarına dokunmak istiyorlar. O’ndan O’na ulaşmak ve hatırlamak istiyorlar. Bunu kimisi inekle, kimisi ateşle, kimisi de evle, taşla yapıyor. Eğer ineğe tapmak putperestlik ise, ateşin etrafında dönmek de, hacerü’l-esved taşını öpmek de, evin etrafında dönmekte putperestlik olması gerekir. Oysa bunların hiçbirisi putperestlik değildir. Putperestlik bu değildir. Bunlar nüsuktur. Bunlar ibadet de değildir, tekrarlanan sembolik eğitim hareketleridir. Her dinde vardır. En az, en sade, en basit halde İslamiyet’tedir. Diğer dinlerde çok daha karışık ve çok daha anlaşılmazdır. Zaten nusüklarda mantık aranmaz, mantık dışı da olabilirler.
Peki, bunlar ibadet değilse, gerçekte ibadet nedir?
İbadet kelimesinin anlamı Arapçada yapmak, etmek, eylemek ortaya çıkarmak demektir. Yani bir şeyi yapmak, etmek, ortaya çıkarmak, iş ve değer üretmek demektir ibadet. Hayatın içerisinde yeri ve zamanı belli olmadan, önceden belirlenmiş hareketleri olmaksızın, faaliyet halindeyken yapmış olduğunuz iyilik, güzellik, doğruluk, adalet, dürüstlük davranışlarından herhangi birisine ibadet diyoruz. Bunları yapmak, etmek, ortaya çıkarmak, bunlarla ilgili iş ve değer üretmek ibadet oluyor. Kur’an-ı Kerim’de 278 yerde geçen ibadet kelimesi hiçbirinde namazla, oruçla, hacla, kurbanla ilgili olarak kullanılmıyor. Bunlar hep nüsukla beraber kullanılıyor. İbadetin nerede kullanıldığına baktığımızda ise din adamlarına, tağutlara; krallara, despotlara, tiranlara ibadet etmekten, şeytana ibadet etmekten bahsedilen yerlerde geçiyor. Yani kişinin başka birisine uyması, tabi olması, başka birisi ile ilgili iş ve değer üretmesine ‘’ibadet’’ diyor. İbadet yapmak, etmek, ortaya çıkarmak olduğuna göre,  siz eğer yaptığınız, ettiğiniz, eylediğiniz, ortaya çıkardığınız iş ve değer size dönmüyor da bir krala, patrona, başkasına, yanında çalıştığınız bir efendiye, size vaziyet eden bir yöneticiye gidiyorsa, siz onun için iş ve değer üretiyorsunuz demektir. Yani siz onun için çalışıyor ve ona ibadet ediyorsunuz demektir. Döktüğünüz alın terinin karşılığı size değil efendiye, patrona, krala, yöneticiye, padişaha, kime çalışıyorsanız ona gidiyor demektir. Kim için çalışıyorsanız, yaptığınız işin karşılığı kime gidiyorsa, onun tarafından sömürülüyorsunuz demektir. Demek ki ibadetin sömürü ile alakası vardır. O nedenle Kur’an-ı Kerim’de Fatiha Suresinde denilir ki; ‘’Ancak sana ibadet eder, ancak senden yardım dileriz’’. Yani bizim yaptığımız iş ve değerlerin toplumsal karşılığı, tekrar bize döner. Alın terimizin karşılığını kendimiz alırız, emeğimizin karşılığı bize dönmeli. Bir damla dahi, küçücük bir miktar dahi, bir zırnık dahi başkasına giderse,  onun tarafından sömürülmüş oluruz. Allah’a ibadet edin, başka hiç kimseye ibadet etmeyin derken Kur’an’ın kastettiği şey budur. Yani ey insanlar kimseye kendinizi sömürtmeyin, kendiniz için iş ve değer üretin. Ürettiğiniz iş ve değer, alın teri, emek yine kendinize dönsün, başkası tarafından sömürülmesin demek istiyor. Çünkü Allah dış dünyada görünür bir nesne olmadığı için Allah için ibadet, kişinin kendisi ve görünür toplumsal varlığı için iş ve değer üretmesi manasına geliyor.
Bu durumda Kur’an-ı Kerim 7. yüzyılda köleler serbest bırakılsın, kula kulluk edilmesin, kimse kimseye ibadet etmesin, hiç kimse birbirini Rab edinmesin, insanlar yalnızca kendilerini yaratan Allah’a ibadet etsinler derken kastettiği şey işte buydu. Çünkü İslami anlayışa göre Allah birdir ve insan Allah tarafından yaratılmıştır. Bütün insanlar ademdendir, Adem de topraktandır ifadesi, evrensel eşitlik mesajı veriyor.
O günkü kabile toplumunda aşiretler, krallar, imparatorlar çağında, her biri kendisini Tanrının oğlu olarak gören, mülk sahibi olarak gören, Sultanların çağında; Allah birdir, Adem topraktandır söylemi yani Tevhid, hepimiz bir ve eşitiz, kimse kimseyi sömüremez, kimse kimse üzerinde Rab’lik taslayamaz ve kimse kimseye ibadet etmemelidir manasına geliyordu.
Bugün bu ifadeleri İnsan Hakları Evrensel bildirgesinin 1. maddesinde söyle okuyoruz: Bütün insanlar onur ve haklar bakımından eşittirler. Akıl ve vicdan sahibidirler ve insanlar birbirlerine kardeşçe davranmalıdırlar. Bunu İslamiyet yüzyıllar öncesinden kendi kavramlarıyla söylemişti. Bunlar sadece modern dünyanın kavramları ile bunları yeniden ifade etmek oluyor. Ama İslam’ın gerçek özünü ve ruhunu iyi anlamış olmamız gerekir. Oysa yaygın ibadet anlayışına göre ibadet benim söylediğim gibi değildir. Onlara göre din de, ibadet de, namaz, oruç ve hactır, bunları yapmazsan ibadet yapmış olmaz ve dinden çıkmış olursun. Bir insan barış, özgürlük, eşitlik, hak, adalet, emek için çalışıyorsa asıl o kişi ibadet etmiş oluyor. Ama bunlara ibadet demiyorlar. Dolayısıyla kablolar tamamen yanlış bağlanmış durumda. Bize düşen bu kabloları her vesile ile yeniden, yeniden bağlamak olmalıdır.

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol